İstanbul
DOLAR34.0692
EURO37.7489
ALTIN2730.4

CHP LİDERİ KILIÇDAROĞLU, BURDUR’DA MUHTARLAR VE KANAAT ÖNDERLERİ BULUŞMASINDA KONUŞTU

  • Yazdır
  • A
    Yazı Tipi
  • Yorumlar
CHP LİDERİ KILIÇDAROĞLU, BURDUR’DA MUHTARLAR VE KANAAT ÖNDERLERİ BULUŞMASINDA KONUŞTU
Abone ol

Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Burdur Belediyesi Konferans ve Sergi Salonu’nda düzenlenen Kanaat Önderleri Toplantısına katıldı.
Genel Başkan Kılıçdaroğlu, toplantıda yaptığı konuşmada şunları söyledi:

Efendim toplantımıza İstiklal Marşı’yla başladık. Hepimiz ayağa kalktık, saygı duruşunda bulunduk. Çok güzel bir ülkede yaşıyoruz, ama ne hikmetse birbirimize farklı gözlerle bakmaya başladık. Neden? Bayrağımız bir, vatanımız bir, beraber olmak varken, birlikte olmak varken, ülkeyi büyütmek varken, ülkeyi hem bölgesinde, hem de dünyada saygın kılmak varken neden bu kavgalar oluyor, neden bu kadar yoksulluk var, neden herkes kafasının bir köşesinde kocaman bir soru işareti taşıyor? 
Sevgili dostlarım, her birimizin tek tek sorumluluğu var. Benim de sorumluluğum var, ben farklı bir yerde değilim. Benim sorumluluğum sizden daha fazla ama sizin de sorumluluğunuz var. Bu ülkenin sanayicisi, işçisi, çiftçisi, tüccarı, emeklisi kim olursa olsun her birimizin sorumluluğu var. Şimdi ben size o onu söyledi, bu bunu söyledi, o bunu yaptı, şu şunu yaptı bunu söylemeyeceğim. Bunu bir dost toplantısı, bunu ülkede yaşanan sorunları nasıl aşabiliriz düşüncesini hafızasının bir yerinde tutan dost toplantısı olarak görüyorum da dostların toplantısı olarak görüyorum. Böyle bakacağız, böyle bakmak zorundayız.
Çiftçi memnun değil doğru, işsizlik var doğru, yoksulluk var doğru, sanayici memnun değil doğru, esnaf hiç memnun değil o da doğru. Hepsi doğru. Nasıl aşabiliriz, ülkemizi nasıl büyütebiliriz, nasıl saygın kılabiliriz? Bunun için biz nasıl bir strateji geliştirmeliyiz? Öyle bir strateji geliştirelim ki farklı siyasi görüşlerde olanlar dahi ya bu doğrudur diyebilsinler. 
Sevgili dostlarım, sevgili muhtarlar, sivil toplum örgütleri, meslek kuruluşlarının, siyasi partilerin saygıdeğer temsilcileri, 4 ayaklı bir stratejiyi hayata geçirmek zorundayız. 4 ayaklı halkayı iç içe geçirmek zorundayız. Nedir bu halkalar? Birinci halkamız şu olmak zorundadır. Bu ülkede herkesin can ve mal güvenliği olmalıdır. Birinci halkamız, herkesin can ve mal güvenliği olmalıdır. Ne demek can ve mal güvenliği? Can ve mal güvenliği demek hukukun üstünlüğü demektir. Can ve mal güvenliği demek yargı bağımsızlığı demektir. Can ve mal güvenliği demek bir sorunla karşılaşan kişi sorununu özgürce dile getirmesine ortam hazırlamak demektir. Can ve mal güvenliği özgür bir medya demektir. Ben haksızlığa uğradığımda bağımsız bir yargıya başvurup hakkımı alabilmeliyim, tarafsız bir yargıya başvurup hakkımı alabilmeliyim. Haksızlığa sadece ben mi uğrarım? Sanayici de uğrayabilir, esnaf da uğrayabilir, muhtar da uğrayabilir, işsiz birisi de bir haksızlıkla karşı karşıya kalabilir. Biz bunların tümüne ne diyoruz? Tümüne demokrasi diyoruz. Demek ki stratejinin birinci ayağı vazgeçilmez olan alan demokrasi. 21.yüzyılda toplumlar, ülkeler ikiye ayrıldılar. Demokrasiden yana olanlar, otoriter rejimden yana olanlar. Biz demokrasiden yanayız, yargı bağımsızlığından yanayız, düşünceyi ifade özgürlüğünden yanayız. Herkesin siyasi görüşüne saygıdan yanayız. Herkesin kimliğine saygıdan yanayız. Her kişinin inancına saygı duymak zorundayız ve her kişinin yaşam tarzına saygı göstermek zorundayız. Bunların tamamına biz demokrasi diyoruz. Demokrasi olmazsa olmazımız. Otoriter rejim değil halkına saygı duyan bir rejim, baskıcı bir yönetim değil halkının sözlerini, sıkıntılarını özgürce dile getirebileceği, sözlerini ifade edebileceği bir rejim istiyoruz. Buna biz demokrasi diyoruz. İşçi mi hak arayacaktır, sanayici mi hakkını arayacaktır, sıkıntısı mı var? Evet, olacaktır sıkıntısını gidecektir. Bu demokrasi içinde devlet dediğimiz kurumun önemli bir görevi var o görev olmazsa olmaz. Nedir o görev? Devlet şeffaf olmak zorundadır. Devlet milletine hesap vermek zorundadır. Yani devleti yönetenler millete hesap vermek zorundadırlar. Demokrasilerde milletten hesap sorulmaz. Demokrasilerde millet yöneticilerden hesap sorar. Çünkü millet dediğimiz vatandaşlar hükümete vergi veriyorlar. Ben vergi veriyorsam, siz vergi veriyorsanız, sanayici veriyorsa, yeni doğan çocuk vergi veriyorsa vatandaş şu soruyu sorma hakkına sahiptir. Ben vergi veriyorum nereye harcanıyor bu vergiler? Bu vergiler nerede toplanıyor? Bütçede toplanıyor. Şu sorunun yanıtını ben bilmiyorum, eminim sizler de bilmiyorsunuz. Kamu özel işbirliği var güzel, hastaneler yapılıyor güzel, havaalanları güzel, yollar güzel, tüneller güzel. Kaça yapılıyor? Ben bilmiyorum, 600 milletvekili de bilmiyor. Türkiye Odalar Borsalar Birliği Başkanı da bilmiyor, Ziraat Odaları Birliği Başkanı da bilmiyor, Esnaf Kefalet de bilmiyor. Kim biliyor? Benim torunlarım borçlandırılıyor, sizin torunlarınız yük altına alınıyor ama bilmiyoruz kaça yapıldığını, kaç lira ödeyeceğimizi de bilmiyoruz. Demek ki demokrasilerde hak arama var, ama demokrasilerde bir başka önemli nokta, devletin vatandaşına hesap vermesi lazım. Ey vatandaş, senden vergiyi aldım doğru ama şuralara harcadım ve şu bedel üzerinden harcadım. Yol mu yaptım ihale açtım, ihaleyi kamuya açık yaptım, en düşük fiyatı verene verdim, fiyatı da budur demesi lazım. Demek ki, stratejinin birinci ayağı demokrasi olmak zorundadır. Otoriter rejimlerde millete hesap verilmez milletten hesap sorulur. Sen bu soruyu bana niye soruyorsun. Örneğin son günlerin en popüler konusu, 128 milyar dolar nereye gitti bilen var mı? Yok. Niye bilmiyoruz, kimindi bu para? Benim param mı? Hayır. Sizin paranız mı? Hayır. 83 milyonun parasıydı. Nereye gitti? Bu soruyu sormak suç konusu haline geldi. Bu soruyu nasıl sorarsın? Demek ki, demokrasi bu kadar önemli bir şey. İnsan hayatı Adem’den bu yana hak aramayla geçmiştir. Habil’le Kabil’den bu yana hak aramayla geçmiştir. Ben hakkımı arıyorsam sizler de hakkınızı arayacaksınız, beraber arayacağız nasıl? Demokrasiyle arayacağız. Esnaf boşuna demiyor, “40 yıldır vergi veriyorum bana 40 gün bakamadın” diyor. Ve bunu cesaretle söyleyemiyor acaba başıma bir şey gelir mi diye. Demek ki, ülkenin aydınlığa çıkmasının birinci yolu demokrasi. 
Geliyorum ikinci yoluna. Ne olması lazım? Demokrasiyi kurduk, her şey çok güzel, can ve mal güvenliği var herkes istediği düşünceyi söylüyor. Yeter mi? Hayır. İkinci önemli halkamız üreten Türkiye. Türkiye’nin üretmesi lazım, her alanda üretmesi lazım. Vergi politikası, bütçe politikası, maliye politikası, para politikası üretim üzerine endekslenmek zorundadır. Üretene destek vereceksin, üreteni teşvik edeceksin ve bunu yaparken kendi üreticini alın teri dökeni özel olarak koruyacaksın. Anayasa var çiftçi korunur diyor, esnaf korunur diyor, özel hüküm var burada. Çiftçi ve esnaflar için özel hüküm var. Peki Allah aşkına bu ülkede mercimek mi üretilmiyor, saman mı üretilmiyor, fasulye mi, nohut mu üretilmiyor, canlı hayvan mı üretilmiyor, et mi üretilmiyor? Niçin dışarıdan alıyorum, niçin? Konya’dan küçük olan Hollanda yıllık 185 milyar dolar tarım ürünü ihraç ediyor Konya’dan küçük 185 milyar dolar tarım ürünü ihraç ediyor. Devasa Türkiye 18 milyar dolar niçin, neden? Sizden vergi istediler siz ödediniz. Demek ki Türkiye’nin üretmesi lazım. Sadece tarım alanını söylemiyorum her alanda üretmesi lazım. Her alanda üreten Türkiye güçlü Türkiye’dir. Başka? Sanayi alanında da Türkiye güçlü olmak zorundadır. Katma değeri yüksek ürün üretmezseniz 21.yüzyılın Türkiye’sinde katma değeri yüksek ürün üretmezseniz katma değer üreten ülkelerin pazarı konumuna gelirsiniz. Onlar üretirler siz kullanırsınız. Katma değeri yüksek ürünü nasıl üreteceğiz? Bu soruyu da politikacıların kendilerine sorması lazım nasıl üreteceğiz biz bu ürünü? Üniversiteler bilgi üretecek. Üniversiteler gerçek anlamda üniversite olacak. Üniversite bilgi üretecek ki sanayici o bilgiyi elle tutulur metaya dönüştürebilsin. Üniversitesi bilgi üretmeyen bir ülkenin büyüme şansı yoktur, demokratikleşme şansı yoktur. Üniversitelerde her türlü düşünce özgürce tartışılmak zorundadır. Üniversite demek aklın özgürce kullanılması demektir. Allah’ın bize verdiği en değerli organ beyindir arkadaşlar. Kuranı Kerimde de diyor “Aklınızı kullanmıyor musunuz” diyor. Aklımızı nerede kullanacağız? Türkiye’nin çıkarları için kullanacağız. İnsanımızın çıkarları için kullanacağız. Üretmek demek sadece fabrikada değil, sadece tarlada değil kültürel anlamda da üretmek zorundayız. Edebiyatta, sinemada, sanatta her alanda Türkiye’nin üretmesi lazım, hizmet sektöründe Türkiye’nin üretmesi lazım. 
Ciddi bir işsizimiz var. 10 milyonu aşkın işsizimiz var. Birde Almanya’yı düşünün, nüfusumuz aynı, toprak büyüklüğümüzde aşağı yukarı aynı. Almanya dışarıdan işçi alıyor bizde 10 milyon insan büyük kısmı genç ve işsiz. Niçin işsiz? Türkiye üretmediği için, üretimden koparıldığı için. Bu kimin stratejisidir? Türkiye’yi üretimden koparmak kimin stratejidir? Türkiye’yi tarımdan koparmak kimin stratejisidir? Vatanseverlik nedir arkadaşlar? Vatanseverliğin ölçülerinden biriside şudur, o ülkede herkesin karnı doyuyorsa, o ülkede herkes huzur içinde yaşıyorsa bunu sağlayan iktidar vatansever bir iktidardır. 10 milyonu aşkın işsiziniz varsa ve çoğu üniversite mezunu hala işsizse, üniversiteyi bitirmiş oğlu, kızı işsiz. Üniversiteyi bitirip gıda bölümünü bitirip evlerde temizliğe giden kadınlarla konuştum. Diplomanın hiçbir işe yaramadığını gördüm, torpil olmadan işe girilemediğini gördüm diyor. Bunu hak ediyor muyuz? Bizim insanımız bunu hak ediyor mu? Üretirseniz istihdam yaratırsınız, üretirseniz aç ve açıkta kimse kalmaz. Üretirseniz dünyada saygınlığınız artar. Üretirseniz ürettiğiniz fazlaysa Afrika’ya da gönderirsiniz, Filistin’e de gönderirsiniz. Türkiye’nin itibarı artar. Dışarıya el avuç nereye kadar açacağız, nereye kadar gidecek bu tablo? Demek ki, önce demokrasi, can ve mal güvenliği. İki, üretime odaklanmak zorundayız. Vergi politikası bunun için olacak. Kanun çıkarmışız, TBMM 2006 yılında çıkmış tarım kanunu. Diyor ki, her yıl milli gelirin en az yüzde 1’i oranında çiftçiye destek verilir nokta. Verilebilir değil verilir diyor. Bugüne kadar hiç verilmedi hiç verilmedi yüzde 1’i. Niye verilmedi? Efendim dışarıdan almak daha ucuz. Dışarıdan bugün aldın, yarın aldın, öbür gün aldın. Devlet kendi çiftçisiyle rekabet eder mi Allah aşkına, hükümet kendi çiftçisiyle rekabet eder mi? Sendi teşvik ver. Hollanda ne kadar kendi çiftçisine teşvik veriyorsa sende ver. Hollanda ne kadar kendi esnafına veriyorsa sende ver. Hadi Hollanda diyelim AB. Kardeşim örnek al Papua Yeni Gine’yi al. Örnek alıyorsan Güney Kore’yi al, Kanada’yı al. Onlar ne kadar veriyorsa sende ver. Verilmiyor. 
Demek ki demokrasiyi kurduk, can ve mal güvenliğini sağladık, herkes düşüncesini özgürce ifade etti ve üretim seferberliği başladı Türkiye üretmeye başladı yeter mi? Hayır. Bir üçüncü stratejiye ihtiyacımız var nedir o? Güçlü bir sosyal devlet kurmak zorundayız. Yani hiç kimsenin aç ve açıkta kalmayacağı güçlü bir sosyal devleti inşa etmek zorundayız. Biri yer, biri bakar kıyamet ondan kopar diyoruz. Sosyal devlet ne demektir? Sosyal devlet fakirin, fukaranın yanında olan devlet demektir. Türkçesi budur. Bir sosyal devlet fakirin fukaranın yanında değilse ona zaten sosyal devlet demiyoruz. İşsizliğin, yoksulluğun, sefaletin olduğu bir yerde huzur olmaz arkadaşlar. Huzurun olması için bir sefer herkesin karnının doyması lazım. Azdır fazladır ama bunun olması lazım. Demek ki stratejinin üçüncü ayağı güçlü bir sosyal devlete ihtiyacımız var. Bunun için 1971 yılında kanun çıkıp 2021 yılına kadar uygulanmayan bir sigorta dalı var Aile Destekleri Sigortası. Aile Destekleri Sigortası kanununun çıkması lazım. Niye çıkmıyor? 50 yıldır, 50 yıl önce meclis kabul etmiş 50 yıl geçmiş hala yapmıyorlar niçin? Paket göndereceğiz fakire, fukaraya. Sıraya dizeceğiz fakir fukaraya paket verirken birde fotoğraf çektireceğiz. Hani sağ elin verdiğini sol el görmeyecekti? Hani fakirin fukaranın onuru vardı nerede bu onur? Güçlü bir sosyal devlete, insan onurunu koruyan, sağ elin verdiğini sol elin görmeyeceği bir sosyal devlete ihtiyacımız var. Üçüncü ayağı odur. 
Dördüncü ayak bir şey daha var. Bunları yaptık ama dünya değişiyor, hızla değişiyor dünya. Teknolojide değişim var, demokrasi kavramı sürekli değişiyor, üretim zincirleri sürekli değişiyor, her şey değişiyor süratli bir şekilde. İnsanoğlu tekerliği 1 milyon yılda bulmuş. 1 milyon yılın sonunda tekerleği icat etmiş. Şimdi her saniyede yüzlerce icat var. Siz bu kadar hızlı gelişen teknolojiyi, bilimi takip etmezseniz bir süre sonra tekrar geri kalırsınız. Osmanlı’nın batışı sanayi devrimini kaçırmasından olmuştur. Sanayi devrimini kaçırmıştır. Şimdi teknoloji devrimini kaçırırsak Türkiye çok da ağır bir bedelle karşı karşıya kalabilir. Biz bilgiyi ve teknoloji sürekli izlemek, sürekli demokrasi kavramını geliştirmek, sürekli üretim zincirlerini gelişen dünyaya göre yenilemek ve sosyal devleti sürekli büyütmek zorundayız. Buna da sürdürülebilirlik deniyor. Dördüncü ayakta bu. Sürdürülebilirliğin en önemli mihenk taşı nedir? Devlette liyakattir. İşi ehline vereceksin. İşi ehline verdiğin zaman bu olur. Şu sorunun cevabını sizde sorun bende soruyum. Her birimiz ister muhtar olalım, ister sanayici olalım, ister esnaf olalım, ister çiftçi olalım, ister devlet memuru olalım, ister apartman görevlisi olalım her birimiz bir planlama yaparız. Bir gelirimiz vardır, giderimiz vardır bütçeyi denk getirmeye çalışırız. Bir planlama kavramı vardır. Biz, çocuklar, eşimiz hep beraber belli konularda oturur bir planlama yaparız. 
Peki değerli arkadaşlarım, eskiden bu memlekette Devlet Planlama Teşkilatı diye bir plan vardı, bir teşkilat vardı nerede bu teşkilat? Yok oldu. Yok böyle bir Devlet Planlama Teşkilatı yok. Elin oğlu 50 yılı, 100 yılı planlıyor biz yarın sabah ne olacağını bilmiyoruz. 
Değerli arkadaşlarım, bu stratejiyi anlattım. Şu soru aklınıza gelebilir, Türkiye’nin bunları yapacak kaynağı var mı, birikimi var mı diye. Şundan emin olmanızı isterim. Devlette 27,5 yıl çalıştım, herkes beni SSK’dan bilir en az çalıştığım süre orasıdır 4 veya 5 yıl çalıştım. Bütün emeğimi, yıllarımı Maliye Bakanlığında çalışarak verdim. Vergi nasıl toplanır, bütçe nasıl yapılır, harcama nasıl yapılır, tasarruflar nasıl yapılır, israftan nasıl kaçınılır bunlarla uğraştım 27,5 yıl. Türkiye zengin bir ülke, kaynağı da var Türkiye’nin. Sorun nerede? Sorun yönetim anlayışında değerli arkadaşlarım. Kaynağı nereye tahsis edeceğiz? Bu bir siyasi tercihtir. Konu yanlış siyasi tercihlerde. Örneğin, İstanbul’a Kanal İstanbul’u yapalım diyorlar, parayı oraya harcayacağım diyor. Kardeşim parayı oraya harcayacağına burada Karacaören barajı var Bucak ovasını sula burada. Bu tercih mi? Tercih. Ne olacak? Yeraltı suları yerinde kalacak. Burdur’un gölü yükselecek eski konumuna gelecek. Harran ovasını sula duruyor orada Atatürk barajı. Dışarıdan ithal edeceğine oradaki çiftçi üretsin. Konya ovasını sula mavi tüneli yap. Bunları yaparsa herkes iş bulacak, bunları yaparsa dışarıdan tarım ürünü gelmeyecek biz yapacağız. Kim kazanacak? Çiftçi kazanacak. Dediğim gibi bu bir siyasi tercihtir. Siyasi tercihi kimden yana kullanacaksınız, kimin için siyasi tercihi kullanacaksınız? Londra’daki bir avuç tefeciye 183 milyar dolar veriyorsunuz, 183 milyar dolar faiz ödüyorsunuz. 183 milyar doları bizim çiftçiye versen bırak Türkiye’yi, bırak Ortadoğu’yu dünyayı besler. Demek ki bu çerçevede hareket etmek lazım. 
Bunları yapmak için en tepeden başlayarak aşağıya kadar devleti namuslu insanların yönetmesi lazım. Bakın bir daha söyleyeyim, birileri rahatsız olabilir ama buna inanarak söylüyorum. En tepeden başlayarak aşağıya kadar devlet dediğiniz kurumu namuslu insanların yönetmesi lazım. Boğazından aşağıya haram lokma inmemesi lazım, kul hakkı yenmemesi lazım. Bir yere 5 kuruş para harcıyorsa onun hesabını millete vermesi lazım. Devleti soyulacak bir organ gibi görmemesi lazım. Devleti soyulacak bir organ gibi görüp sürekli siz ve yandaşlarınız zengin olur ve büyük paralar kazanırlarsa ve ben bununda hesabını vermeyeceğim diye yola çıkılırsa kaybeden hepimiz oluyoruz 83 milyon. O nedenle biz millet ittifakı olarak güçlendirilmiş parlamenter sistemden yanayız. Türkiye Cumhuriyeti devleti bir kişiye emanet edilemez. Tarihinde de bir kişiye emanet edilmemiştir. Gazi Mustafa Kemal Atatürk savaş meydanlarına gönderilirken başkomutanlık yetkisini meclis üç ay süreyle vermişti. Başkomutanlık yetkisi meclise aittir demiştir. Düşünün Gazi Mustafa Kemal’in gücünü düşünün ama dönüp hiçbir zaman bana bu yetkiyi nasıl daha uzun vermezsiniz dememiştir. Yetkiyi kullanıp düşmanı bu topraklardan attıktan sonra gelip mecliste bana verdiğiniz yetkinin gereklerini şöyle şöyle şöyle yaptım diye hesap vermiştir. Bu devlet fazilet üzerine kurulmuştur, erdem üzerine kurulmuştur, bilgi üzerine kurulmuştur, onur üzerine kurulmuştur. Talan düzeni üzerine bir devlet inşa edilemez ve yaşayamaz talan üzerine inşa edilen bir devlet yaşayamaz. 
Cumhurbaşkanı; Cumhurbaşkanının tarafsız olması lazım, Cumhurbaşkanının her gün konuşmaması lazım. Cumhurbaşkanı olacak kişi yılın belli günlerinde, ayın belli günlerinde gerekirse konuşur ve 83 milyonda onu dinler bakalım ne söyleyecek diye. Cumhurbaşkanlığı makamı devletin sigortasıdır. Tarafsız olduğu sürece devletin sigortasıdır. İhtilaf çıkar siyasi partiler arasında. Siyasi partiler farklı düşünebilirler. Peki hakem kime başvuracaksınız? Cumhurbaşkanına. Cumhurbaşkanı çağırır gelin bakıyım beyler Türkiye’nin bu kadar sorunu var nedir sizin alıp veremediğiniz? Şimdi bunu yapacak bir makam yok Türkiye’de. Cumhurbaşkanlarının halka hesap vermesi lazım, devletin saydamlığına dikkat etmesi lazım, erdemli kişi olması lazım, namuslu kişi olması lazım, boğazından aşağı haram lokma inmemesi lazım ve en önemlisi egemen güçler tarafından malvarlığı dolayısıyla tehdit edilmemesi lazım. Sıradan bir makam değildir Cumhurbaşkanlığı. Biz ittifak olarak Cumhurbaşkanlığını böyle düşünüyoruz. Her kuruşun hesabını veren, devlete saygı duyan ve gittiği her yerde de saygı gösterilen kişi olması lazım Cumhurbaşkanının. Güçlendirilmiş parlamenter sistem. Parlamentonun ne yetkisi var? Tek adam rejimini kurduk güzel ne yetkisi var parlamentonun? Kanun çıkarmış. Ne kanunu çıkarmış? Tarım kanunu. Milli gelirin en az yüzde 1’i oranında çiftçiye destek verilir. Vermiyorum diyor ne yapacaksınız? Vermiyor da zaten. 2006 yılından buyana vermiyorum diyor ne yapacaksınız, buyurun ne yapacaksınız? Çiftçi ne yapacak?
Değerli arkadaşlarım, parlamento milli iradeyi temsil ediyorsa, milli iradeye her birimizin tek tek saygı duyması lazım. Ayrıca şunu da söyleyeyim, parlamentoda milletvekilleri var bende milletvekiliyim. Allah aşkına siz milletvekili mi seçiyorsunuz? Hayır efendim. Sizin önünüze bir liste geliyor, Genel Başkanlar oturmuşlar alt alta yazmışlar önünüze koymuşlar bunlar Burdur’un milletvekili adayları. Siz milletvekili seçmiyorsunuz siz bir listenin altına mühür basıyorsunuz o kadar. Ne olması lazım? Milletin vekilini milletin seçmesi lazım. Bu olmazsa olmaz. Parlamento o zaman vesayet altından kurtulmuş olur. Parlamento, milletvekilleri vesayet altındaysa orada milli irade gerçekleşmez. Bakın ben bunları söylerken yeni bir Türkiye’nin inşasından söz ediyorum, ahlakından söz ediyorum, erdeminden söz ediyorum, onurundan söz ediyorum, saygınlığından söz ediyorum. Herkesin imrenmesi gereken bir Türkiye’den söz ediyorum. Tıpkı Milli Kurtuluş Savaşı sonrası nasıl Türkiye Cumhuriyeti devleti bütün mazlum milletlere örnek olmuşsa yine aynı şekilde Türkiye Cumhuriyeti devletinin bütün az gelişmiş ülkelere örnek olması lazım. 
Güney Kore’den söz ettim bir ara. Türkiye Cumhuriyeti Güney Kore’den önce otomobil üretti biliyor musunuz? Adı da Anadol’du unutmamışsınızdır. Biz Anadol’u yaptığımızda Güney Kore’de otomobil yoktu. Şimdi Güney Kore’nin dünya çapında 4 – 5 markası var. Bizde niye yok? Sorumluluk dediğim gibi siyaset kurumunu yeteri kadar sorgulamamaktan kaynaklanıyor. Bunu yapmalıyız, bunu yapmak zorundayız. Değerli arkadaşlarım, bunu yaparsak her şey çözülür. Türkiye’nin beklemeye tahammülü yok.
 Çağrımı yaptım, bir daha yapıyım, Burdur’dan yapıyım, arkadaşlar, bu kadar büyük sıkıntıların altına milleti sokmaya hakkımız var mı? Milletin iradesine saygı mı? Milletin iradesine saygı. Korkma kardeşim getir sandığı. Getir sandığı yeniden seçim yapalım. Vatandaş seni seçiyorsa başımın üstünde yerin var ne yapıyım. Çünkü geçen her gün bu toplumun aleyhine gelişiyor değerli arkadaşlarım. Ben üzülüyorum. Ha benim karnım tok onu söyleyeyim, maaşımı alıyorum söyleyeyim. Onu da siz ödüyorsunuz zaten. Sizin verdiğiniz vergilerle bizde maaşımızı alıyoruz. Ama bu ülkenin çiftçisi, işçisi, sanayicisi, emeklisi. Sanayi nereye kayıyor biliyor musunuz? Romanya’ya, Bulgaristan’a, Bosna Hersek’e. Sanayiciler oraya gidip yatırım yapıyorlar. Türkiye’de yapmak diyor can güvenliğim yok ya birisi sabahleyin gelip beni gözaltına alır veya malvarlığıma el koyarsa ne yapacağım diyor. Haklı mı? Haklı. Efendim yabancı sermaye gelmiyor. Nasıl gelsin ki. Hangi totaliter rejime yabancı sermaye gitti ki Türkiye’de gelsin. Çıkış seçimdir.
Burdur’dan bu çağrımı tekrar yapıyorum. Sayın Erdoğan, halktan korkulmaz, milli irade her zaman başımızın üstündedir, milli iradeden daha büyük bir irade sosyal yaşamımızda yoktur. Hepimizin milli iradeye saygı duyması lazım. Biz bir hesaplaşma derdinde de değiliz. Bir devrisabık dönemi yaratmaktan yana da değiliz. Biz bu ülkenin güzel yönetilmesini istiyoruz, iyi yönetilmesini istiyoruz, yönetilen devletin şeffaf olmasını istiyoruz, her kuruşun hesabını veren bir siyasi anlayış istiyoruz, bunu yapmak istiyoruz, tarafsız bir Cumhurbaşkanı olsun istiyoruz, bakanlar meclisten seçilsin istiyoruz, bakan gelip meclise hesap versin istiyoruz. Devlette liyakat sistemi olsun istiyoruz. Üniversiteler özerk olsun istiyoruz. Hakimler tarafsız olsun istiyoruz, bağımsız olsun istiyoruz, kışlaya siyaset girmesin istiyoruz, camiye siyaset girmesin istiyoruz, adliyeye siyaset girmesin istiyoruz. Ne zaman söyledim bunları? Yenikapı mitinginde söyledim. Bakın çizgim hiç değişmedi. Yenikapı mitingine gittiğimde 12 madde halinde açıkladım. Kardeşim adliyeye siyaseti niye sokuyorsun, kışlaya niye siyaseti sokuyorsun, camiye niye siyaseti sokuyorsun? Her görüşten insan oralarda görev alırlar gider ibadetini yapar her görüşten insan. Oralar siyasetin olduğu mekanlar mıdır? Temiz bir Türkiye’ye ihtiyacımız var, güzel bir Türkiye’ye ihtiyacımız var. 
Şimdi yerime oturacağım değerli arkadaşlarım, sizler soru soracaksınız. Sizden tek ricam var, aklınıza gelen her soruyu rahatlıkla sorun. Ya şu soruyu sorsak Genel Başkan acaba üzülür mü? Üzülmem. Şu soruda Genel Başkana sorulur mu? Evet sorulur. Örtülü, kapaklı bir şeyimiz yok ki. Siz vatandaş olarak soracaksınız bende size cevabını vereceğim. Ama bir şeyden emin olmanızı isterim. Sorduğunuz her soruya büyük bir samimiyetle yüreğimden gelerek cevap vereceğim. Artık ikiyüzlü siyaset olmasın Türkiye’de neysek oyuz, içimiz neyse dışımızda o olmalı. Dışımız neyse içimizde o olmalı. Yeni bir siyaset anlayışını Türkiye’ye getirmek zorundayız. O zaman göreceksiniz çok hızlı büyüyecek Türkiye. Biz yanlış dış politika izlemesek Suriye’yi kim inşa edecek? Biz inşa edeceğiz. Mısır’ı biz inşa edeceğiz. Bölgenin en güçlü devleti biz olacağız. Bugün öyleyiz ama daha da güçlü olacağız. Kavgadan ne fayda gördük Allah aşkına? Doğu Akdeniz’deki karbon yataklarını göreceksiniz Allah’ın izniyle iktidar olduğumuzda o karbon yataklarının Türkiye’den nasıl geçtiğini göreceksiniz, Avrupa’ya nasıl gittiğini göreceksiniz. Oraya Türkiye’nin nasıl dahil olduğunu göreceksiniz. Türkiye’nin ve Kuzey Kıbrıs’ın dışlanmadığını göreceksiniz. Bunlar akılla olur, mantıkla olur, çalışmayla olur, bilgiyle olur, birikimle olur, erdemle olur, kavgayla bu iş olmaz. Bunları yapacağız, yapmak zorundayız. Yapmadığımız takdirde sürekli geriye gideceğiz. O da yazık günah o zaman niye Milli Kurtuluş Savaşını verdik? İkinci bir mücadeleyi demokrasi yolunda vereceğiz. 
Efendim hepinize yürekten teşekkür ederim. Aslında başlangıçta kısa konuşacaktım ama İstiklal Marşıyla başlayınca bizim her toplantıda bu İstiklal Marşını okuyoruz, her toplantıda şehitlerimiz ve gazilerimiz için saygı duruşunda bulunuyoruz evet ama onlara bizim gönül borcumuz var. Bizim borcumuz var onlara. Bu ülkede bizler eğer hala yaşıyorsak, kanlarını Çanakkale’de Conkbayırı’nda, Sakarya’da veren insanlar yüzünden, şehitlerimiz yüzünden aslında biz yaşıyoruz. O nedenle konuşmayı bu çerçevede oluşturdum. Oysa hazırlanan metin çok daha farklıydı. Belki sorular gelirse metne döner metinin içinden sizlere bilgi sunarım. 
Hepinize şükran borçluyum, hepinize teşekkür ederim, hepiniz sağ olun, var olun diyorum. 


Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Devlet BAHÇELİ’nin, twitter üzerinden yayınladıkları mesajı.Önceki Haber

Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı...

LAFLA PEYNİR GEMİSİ YÜRÜMEZ!Sonraki Haber

LAFLA PEYNİR GEMİSİ YÜRÜMEZ!

Yorum Yazın

Başka haber bulunmuyor!

Ana Sayfa
Web TV
Foto Galeri
Yazarlar