Birleşmiş Milletler (BM) Genel Kurulu’nda İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nin kabul ve ilan edilmesinin üzerinden 73 yıl geçmesine rağmen, ne acıdır ki, birçok kurum ve devletin, hak gaspları ve ihlal sicilleri kabarmakta, çifte standartlı tutumlar, haksızlık ve zulme evrensel boyut kazandırmaktadır. BM’nin, ihlal ve tecavüzleri neredeyse önleyici hiçbir çaba içine girmemesi, insan haklarının değil, insan haksızlıklarının evrensel boyut kazanmasına yol açmaktadır.
İnsan, doğuştan getirdiği ve insan olmakla elde ettiği haklarla şerefli yaratılmıştır. Hiçbir ayrıma tabi tutulmaksızın her insan bu haklara sahiptir, sahip olmalıdır. Hak ve özgürlüklerin devredilmez, vazgeçilmez oluşu, insanın ontolojik değer, onur ve şerefine, kişisel itibar ve haysiyetine saygının gereğidir. İnsanı devlet baskısına karşı korumayı amaçlayan hak anlayışı, daha çok özgürlük, demokrasi ve hukukun üstünlüğü kavramlarıyla birlikte düşünülür. Özgürlüklerin olmadığı yerde hakların, hakların olmadığı yerde özgürlüklerin anlamı kalmaz. Nereden bakılırsa bakılsın, hukuk, adalet, demokrasi kavramlarıyla bağlantılı olan insan hakları, medeniyetin temel taşı ve dayanağıdır. İnsan haklarını gerçek bir değere dönüştürememiş yapılanmalar medeniyet ortaya koyamazlar. İnsana değer vermeyen, insanı merkeze almayan hiçbir yapı ayakta kalamaz, kalmamıştır. Bu yapılar, kolektif sıkıntı ve ızdıraptan, yaygın zorbalık ve zulümden başka bir şey üretemez, üretememiştir.
Buna mukabil tarihin hemen hiçbir döneminde haklar, yaygın ve çifte standartsız hayata geçirilmemiştir. Emperyalist sömürgeci devletlerde insan haklarının herkes için düşünülemeyeceği, ancak bir kısım seçkin insanlar için söz konusu olacağı ayrımcılığı, siyasal irade nezdinde hâlâ kabul görebilmektedir. Yetmezmiş gibi modern dönemlerde bu en saf, en temiz insan değer ve duygularının, en aşağılık egemenlik kurgu, kumpas ve komplolarına araç edilmesi, insanlık ve uygarlık adına hazin trajedilere yol açmıştır. İnsanlığın tarihinde olmadığı kadar hak ihlallerine maruz kaldığı günümüzde de maalesef medeniyetten barbarlığa doğru vahim bir dönüşüm yaşanmaktadır.
Dünyanın gözü önünde sistemli yapılan insan hakkı ihlalleri ile hiçbir vicdanın kabul edemeyeceği vahşetler sergilenmektedir. Sömürgecilikle azgınlaşan, modern aşamayla daha da yoğunlaşan kapitalist emperyalizmle hak ihlalleri dayanılmaz boyutlar kazanmıştır. Dil, din ve ırk ayrımcılığına dayalı kitlesel katliam ve soykırımlar, siyasi, ideolojik enstrümana dönüşmüştür.
Bir dönem ‘insan hakları’ aldatmacasıyla yürütülen siyasi askeri hamleler oyun kuranların amaçlarını gerçekleştirmelerinden sonra itibar edilmez olmuştur. İnsanlara hak vadederek onları siyasetlerine alet edenler, içine çektikleri tuzaklarda insanlığı en büyük hak kayıplarına maruz bırakmışlardır. Bu azgın güruha göre belli ideoloji ve yaşam biçimlerine göre tanımı yapılmış sınırlı sayıda bir insan güruhu dışında kalanlar, insan bile telakki edilmemektedir. Onlara göre gelişmesini tamamlayamamış bu kitlelere, insan olmadıkları, olamadıkları gerekçesiyle yaşama hakkı bile gereksiz görülmüştür, görülmektedir. İşgal edilen vatanlarında tutsak edilen veya yok oluşa doğru sürgüne gönderilen bu insanların katliama, soykırıma uğratılmaları, sadece istatistikleri değiştiren rakam değeri dışında bir anlam taşımaz olmuştur. Öte yandan, kapitalizmin emeği devre dışı bırakan yeni robotik üretim sistemi, gelir dağılımında hiçbir matematiğin denklemini kuramayacağı oranlarda artan eşitsizlik, tarifsiz mahrumiyet, korkunç mağduriyetler, sömürü düzeninin tüm vahşetiyle sürmesi haksızlıkları normalleştirerek yaşama biçimine dönüştürmüştür.
İnsan hakları yalanı üzerinden kurulan gerçek istismarla dünyayı işgal, insanları perişan edenler, yine kendilerinin sebep oldukları terör, şiddet ve savaşlardan uzaklaşıp hayata tutunmak, hayatta kalmak için çıktıkları umut yolculuğunda göçmenleri denizlerde ölüme itenler, insanlıktan nasibini almamış sözde uygarlıklarının barbarlığını bir kez daha ortaya koymuştur.
Eğitim-Bir-Sen olarak, insanın onurunu koruyan, umudunu canlı tutan, temel insan haklarını herkes için mümkün kılan bir dünya düzeninin hepimiz için en büyük ihtiyaç olduğuna inanıyoruz. 30 yıllık hak ve özgürlük mücadelemizde her zaman haksızlığa karşı durduk, kim olduğuna bakmadan mazlumun yanında olduk, olmaya da devam edeceğiz.
Yorum Yazın