2021 yılında da Covid-19 pandemisi etkisini kaybetmeden devam ettirdi; dolayısıyla dünya olağanüstün hâl sürecini yaşamaya bu yıl da devam etti. Yılın ilk yarısında birçok ülkede kapanmalar gibi olağanüstü önlemler sürdürülürken, vaka sayılarında artışlarda ve ölümlerle nispi bir gerilemeler yaşansa da, Covid-19, delta ve omicron varyantları sebebiyle birçok ülkede teyakkuz hâli devam ediyor.
Öte yandan, 2008 yılından bu yana yaşanan “ekonomik kriz”, 2021 yılı içinde daha da derinleşirken, küresel borç 300 trilyon dolara dayanmış durumda. Yılın son çeyreğinde özellikle gelişmiş ülkeler tarafından açıklanan enflasyon rakamları, son otuz kırk yılın en yüksek seviyelerine ulaşmış durumda. Böylesi büyük bir krizin sosyal maliyeti her geçen gün artıyor, zenginle fakir arasındaki uçurum daha da derinleşiyor ve bunun de neticesinde küresel kriz kangrene dönüşmektedir.
Egemenlerin Kirli Stratejileri Büyük İnsanlık Krizine Yol Açtı
Son yirmi yılda egemenlerin eliyle gerçekleştirilen operasyonlar neticesinde yaşanan jeopolitik hareketlilik daha da hızlanmış, tabiri caiz ise, küresel fay hatları bir bir kırılırken sonuçta kitlesel göç hareketleri de daha da hızlanmıştır. Göç artık hayatımızın bir parçası; göçün oluşturduğu trajediler ve nihayet özellikle Afrika ve Asya üzerinden söyleyecek olursak, refahlarını yüzyıllarca sömürdükleri bu kıtalara borçlu olan gelişmiş ülkelerin, üstelik kendi kirli stratejilerinin sonucu olan göç gibi insani bir sorunu en hafif deyimle teknik bir ayrıntıya indirgeyip, Afrikalı ve Asyalı insanlara karşı bu yıl, bariyerleri bir kat daha yükselttiklerine şahit olduk.
Yemende açlık, Filistin’de İsrail saldırıları, Myanmar’da darbe ve etnik kıyım, Afrika, Asya ve Latin Amerika ülkelerinde çatışmalar 2021 yılında da devam etti. Ne var ki, gelişmeler bize, dünyanın birçok bölgesinde tansiyonun yükseldiğini gösteriyor. Balkanlarda gerilimler baş gösteriyor, Rusya-Ukrayna arasında çatışma tehlikesi her zamankinden daha yüksek seviyeyi çıkmış durumda. Suriye’de iç çatışma ve emperyalist müdahale ağırlığını koruyor, kirli stratejiler güncelliğini hiç yitirmedi. Ve maalesef terör ve terör örgütleri bir ur gibi insanlığın geleceğini tehdit etmeyi sürdürüyor.
Yangınlar, Sel Baskınları Yüreklerimizi Dağladı
2021 yılı Türkiye’sine gelecek olursak…
Ülkemiz de elbette yukarıda çerçevelediğimiz gelişmelerden nasibini almaktadır. Pandemi, orman yangınları, sel baskınları ve finansal istikrarsızlıklar ülkemizde derin izler bıraktı.
Türkiye'den Yunanistan'a, İtalya'dan İspanya'ya kadar özellikle Akdeniz havzasında bir aydan fazla süren büyük orman yangınları yaşandı ve yangınlar büyük hasarlara yol açtı. Ülkemizde Akdeniz ve Ege bölgesinde eş zamanlı başlayan yangınlarda binlerce hektar ormanımız yanarken, onlarca köy yaşanılmaz hale geldi ve ormanların sakini olan milyonlarca canlı yok oldu. Bu esnada yangınla mücadele konusunda memuruyla, işçisiyle, siviliyle insanlarımız olağanüstü bir destan yazdılar.
Orman yangınlarını büyük can kayıplarına sebep olan sel baskınları takip etti; özellikle değişik zamanlar Giresun, Zile, Artvin, Kastamonu, Sinop ve Bartın’da yaşanan sel baskınlarında yüzü aşkın vatandaşımız vefat ederken, büyük bir yıkımla karşı karşıya kaldık.
Finansal Dalgalanma Kazanımları Eritti
Öte yandan Eylül ayında başlayan finansal türbülans, hem paniğe hem de stokçuluk istismarına sebep oldu. Tabi bu durum da büyük bir gelir kaybına yol açtı. İnsanımızın, özellikle sabit gelirlilerin alım gücünü düşüren kriz, ister istemez, birçok tartışmayı da beraberinde getirdi.
Malum olduğu üzere, ağustos ayı içinde gerçekleştirdiğimiz 6. Dönem Toplu Sözleşmede elde ettiğimiz kazanımları, Eylül ayında başlayan finansal dalgalanmalarla birlikte yürürlüğe girmeden erittiğini kamuoyu ile paylaşıp, Kasım ayından itibaren de memur ve memur emeklisinin gelir kaybının giderilmesi için “Ek Zam Protokolü” talebimizi en üst perdeden dile getirmeye başladık.
Aslında emek örgütleri açısından verimli bir yıl geçirmekteydik. Pandemi sürecinde yaşanan kapanmalara rağmen, birçok konuda, paradigmal çalışmalara imza attık… Değişen ve dönüşün dünyada emek örgütlerinin daha fazla inisiyatif alabileceği sistem arayışları ile birlikte, özellikle neoliberal sistemin maliyet hanesine yazdığı emek kavramını özneleştirme girişimimiz bu sene en üst seviyeye çıktı ve bu doğrultuda birçok toplantı, panel düzenlerken, İstanbul Sözleşmesi, göç, terör gibi konularda raporlar hazırladık, kamuoyuyla paylaştık.
Nihayet Ağustos ayı içinde de başta “3600 Ek Gösterge ve Sözleşmelilik” gibi kronik sorunları masanın konusu yaparak çözüm yolunu açan, mali ve sosyal haklarda da önemli kazanımlar elde ettiğimiz 6. Dönem Toplu Sözleşme sürecine imza attık.
Memura ve Memur Emeklisine Ek Zam Verilmeli
Eylül ayında başlayan finansal kriz, ister istemez bizi bir ek protokole zorladı. Süreç için gerek Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan başta olmak üzere hükümet üyeleriyle yoğun görüşmeler sürdürerek hem kamu görevlilerinin yaşadığı gelir kaybını dile getirdik hem de çözüm konusunda önerilerimizi sıraladık. KPDK toplantısında da bu sürecin nasıl işletilmesi konusunda fikrimizi paylaştık.
20 Aralıkta, hükümetin aldığı tedbirlerle döviz kurunda görece bir istikrar kavuşmuş gibi görünüyor. Bizler bu noktada Ekonomik Bağımsızlık Savaşı olarak kodlanan ekonomik mücadeleyi desteklediğimizi, bununla birlikte, programın başarıya ulaşabilmesi için emek kesiminin güçlendirilmesi adına adımların atılması gerektiğinin altını çizdik ve bu noktada mücadele kararlılığımızı ortaya koyduk.
2022 yılında da bu kararlılığımızı sürdüreceğiz. 3600 ve Sözleşmelilik konularda dersimizi çalıştık, inşallah hükümetle müzakerelerle kronikleşmiş bu sorunların çözülmesini sağlayacağız.
GAYEMİZ GÜÇLÜ TÜRKİYE
MEMUR-SEN ailesi olarak bizim gayemiz bellidir…
Biz, ülkemizin dünyanın içinden geçtiği anafordan güçlenerek çıkmasını istiyoruz.
Bizler, ülkemizin yapısal sorunlarının bir an önce halledilip, küresel borç batağında boğulan ülkelerin aksine, finansal dalgalanmalardan etkilenmeden, üretime dayalı, istikrara kavuşmuş bir ekonomik modelle, gelişmiş ülkeler seviyesine çıkmasını istiyoruz.
Söz konusu modelin oluşması ve hatta sürdürülebilir olması için; emeğin değerinin hem nitelik hem de nicelik bakımından yükseltildiği adil bölüşüm mantığına ihtiyaç vardır.
Bu noktada hizmet üretimi yapan kamu görevlilerinin hem alım gücünün yükseltilmesi hem de sosyal haklarının genişletilmesi önem arz etmektedir.
ONUN İÇİN;
Adil bölüşüm sağlansın, Türkiye güçlensin…
Yorum Yazın