Temiz, sağlıklı ve sürdürülebilir bir çevreye erişim, Birleşmiş Milletler (BM) Genel Kurulu’nun 28 Temmuz’da yaptığı oylamayla evrensel bir insan hakkı olarak kabul edildi. Türkiye de oylamada evet diyen ülkeler arasında yer aldı. Sosyal değişim taleplerinin adresi Change.org’da çevre ve iklim alanlarında çeşitli kampanyalar başlatan gençler ise bu kararı ”umut verici fakat bunun kâğıt üzerinde bir imza değil, gerçek ve bugünden başlayan eylemler olması gerektiği” yönünde değerlendirdi.
Temiz, sağlıklı ve sürdürülebilir bir çevreye erişim, Birleşmiş Milletler (BM) Genel Kurulu’nun 28 Temmuz’da yaptığı oylamayla evrensel bir insan hakkı olarak kabul edildi. Türkiye de oylamada evet diyen ülkeler arasında yer aldı. Sosyal değişim taleplerinin adresi Change.org’da çevre ve iklim alanlarında çeşitli kampanyalar başlatan gençler ise bu kararı ”umut verici fakat bunun kâğıt üzerinde bir imza değil, gerçek ve bugünden başlayan eylemler olması gerektiği” yönünde değerlendirdi.
Çevre hakkı ilk kez 1972 yılında Stockholm’de gerçekleşen Birleşmiş Milletler İnsan ve Çevre Konferansı’nda dile getirilmiş ve burada kabul edilen Stockholm Bildirgesi’nde özgür ve eşit olmanın; onurlu ve refah içinde bir yaşama olanak veren kaliteli bir çevrede, yeterli yaşam koşulları sağlanmış olarak yaşamanın, insanların temel bir hakkı olduğu vurgulanmıştı. 8 Ocak 2021’de Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Konseyi’nde, temiz çevrenin insan hakkı olduğuna dair tasarı oy çokluğuyla kabul edildi. Çevre hakkının ilk kez dile getirilmesinden tam 50 yıl sonra ise -28 Temmuz 2022’de- BM Genel Kurulu’ndan, İnsan Hakları Konseyi kararına benzer bir metinle tarihi karar çıktı: Yasal bir bağlayıcılığı olmasa da gezegen üzerinde yaşayan her bir bireyin, temiz, sağlıklı ve sürdürülebilir bir çevreye erişiminin olması evrensel bir insan hakkı olarak kabul edildi.
Karbonsuz ve iklim krizine karşı daha dirençli bir Türkiye için change.org’da çeşitli mücadele alanlarında imza kampanyaları başlatan gençler Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’ndan çıkan bu tarihi kararı şöyle değerlendirdi:
Genç İklim Aktivisti Deniz Yazıcı:
”BM’nin temiz ve sağlıklı bir çevreye erişimi bir insan hakkı olarak tanıması aslında bir başarı değil, bir öze dönüş hareketidir. Biz insanlar ne kadar kendimizi doğanın kanunlarından ayrıştırmak için yarattığımız bu sistemde, bilinçsizce, konforla çevrelemeye çalışsak da biz doğanın çocuklarıyız. Onun sağlığı bizim sağlığımız; çünkü biz oyuz, ondan ayrı değil bir bütünüz.
Bu yüzden Tuz Gölü’nü ve onu çevreleyen diğer göl ve sazlıkları kurtarmak bizim yaşam mücadelemizdir. Orada son iki yıldır her yaz ölen flamingolar ve son 30-40 yıldır gölün küçülmesiyle tehdit altına giren canlılar bizim de acımızdır. Devletimizin bu yüzden Tuz Gölü’nü, doğal yollarla ve doğanın kadim bilgisinden yararlanacak şekilde bir eylem planı oluşturması elzemdir.
BM’nin almış olduğu bu kararla beraber Tarım ve Orman Bakanımız Sayın Vahit Kirişçi, Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanımız Sayın Murat Kurum, DSİ Genel Müdürü Sayın Prof. Dr. Lütfi Akca ve Konya Valisi Sayın Vahdettin Özkan’ın Tuz Gölü’nün kurtarılmasını harekete geçilmediği takdirde hizmetinde oldukları vatandaşlarımızın temel varlığını tehdit eden bir konu olarak ele almalarını arz ederim. Lütfen change.org’da başlattığım kampanyayı imzalayın: change.org/TuzgoluKuruyor ”
Genç İklim Aktivisti Baran Örnek: BM Genel Kurulu’nda Türkiye’nin de evet oyuyla insan hakkı olarak tanınan temiz, sağlıklı ve sürdürülebilir bir çevrede yaşama hakkımızı gençler olarak savunuyoruz. Türkiye bu hakkı tanımışken, Anayasamız sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkımızı güvenceye alırken yetkililerin bizleri iklim krizi ve etkilerine karşı yeterince koruyamaması bir insan hakkı ihlalidir. Geçtiğimiz yıl Polonya hükümetine karşı açılan ve hükümetin vatandaşlarını bu krizden koruyamadığını ileri süren davanın kazanılması tüm dünyadan gençlerin gelecekleri hakkında endişeli ve bu endişelerinde haklı olduğunu kanıtlıyor. Durum böyleyken ve sıcak hava dalgaları bizleri beklerken ormanlarımız göz göre göre yangınlara feda ediliyor. Bu durumun krizi derinleştirdiği, felaketi körüklediği fark edilmiyor mu? En temel haklarımızı, insan haklarımızı savunuyor; karar alıcılardan ormansızlaşmanın önüne geçecek politikalar üretmelerini talep ediyoruz! 2021’de yaşanan yangınların ihmalsizlik nedeniyle yeniden yaşanmaması için başlattığım kampanyaya desteklerinizi bekliyorum: change.org/YanginAlarmi
İklim İçin Gençlik Ekibini Temsilen Maya Özbayoğlu:İklim krizinin aciliyeti göz önüne alındığında ve şu ana kadar yol açtığı can kaybı, sağlık ve çevre sorunları dikkate alındığında, bu karar çok geç görünmektedir. İnsanlar varlığının başlangıcından beri yaşamları için doğaya bağımlılardı. Sağlıklı bir çevre bütün medeniyetlerimizin altyapısını oluşturmaktadır. Biyoçeşitliliği az ya da hiç olmayan bir dünyada, sera gazlarıyla kirlenmiş bir atmosferde insanların hayatlarına normal, sağlıklı bir şekilde devam etme şansları yoktur. BM’in bu açıklamasının başka bir boş vaat olmaması için, bir an önce fosil yakıtları yakmayı bırakmalı; kömür ön planda olarak global sera gazı emisyon oranımızı azaltmalı ve sürdürülebilir, yeşil çözümleri uygulamalıyız. Türkiye de kendine düşen sorumluluğu uygulaması için öncelikle 2030’a kadar kömürden çıkmalı. Bu talebi desteklemek için change.org/KomurdenCikis sayfasında kampanyamıza imzanızı ekleyebilirsiniz.
Genç İklim Aktivistlerini Temsilen Melisa Akkuş: Bir iklim aktivisti olarak bu kararın verilmesi bana güven verdi fakat haklarımızı gerçekten hakkımız olarak yaşamalıyız. Yani alınan kararlar aksiyona dönüşmeli, sadece kâğıt üzerine atılan bir imzayla kalmamalı.
Ben somut adımların atıldığını 2030’da, 2050’de değil şimdi görmek istiyorum. İklim krizi ile mücadele, 2050’lilere ertelenecek durumda kesinlikle değil.
İklim krizi bugünümüzü ve yarınımızı olumsuz bir şekilde etkiliyor. İklim aktivistleri olarak iklim krizi ile kriz kaynaklı eşitsizliklere ve adaletsizliklere karşı yıllardır mücadele ediyoruz ve aynısını karar alıcılardan da bekliyoruz.
Değişim için çok geç kalmadan hepimiz bugünden çalışmaya başlamalıyız. Bu yüzden, ”İklim Acil Durumu İlan Edilsin” çağrımızı yinelemek istiyorum, karar vericilere sesleniyorum: İklim Acil Durumu ilan edin ve 10 sene sonra değil hemen şimdi emisyonları azaltmak üzere harekete geçin: change.org/İklimAcilDurumu
Bursa’ya Nefes Ol Ekibini Temsilen Pınar Vatansever: Dünya olarak yaşadığımız bu büyük krizde bu kararın verilmiş olması yaptığımız eylemlerin ve çalışmaların harika sonuçlarından biri fakat tabii ki de yeterli değil. Belirlenen insan haklarının oylanıp kabul edilmesinin önemi kadar sürdürülmesinin ve tüm dünyada dayanışmayla var olması da bizim için çok önemli. Birleşmiş Milletler’in haklar konusundaki denetimliliğinin, adaletli bakışının gelişmesi ve artması da bizim gençler olarak beklentilerimizden biri.
BM’nin insan hakkı olarak belirlediği sağlıklı çevrenin etmenlerinden birisi de hava. Biliyoruz ki bizim yerelimizde de dünyanın birçok yerinde şu an hava kirliliği yaşanan büyük sorunlardan birisi. Oysaki bu kriz çözümleri olan bir kriz. Yıllardır karar vericiler bu alanda çalışma yapacaklarına söz vermelerine rağmen bu alanda yapılmış gerçekçi bir adım göremiyoruz. Türkiye’de bir yılda hava kirliliğinden ölen kişilerin sayısı trafik kazalarında hayatını kaybedenlerden yaklaşık 6 kat fazla. Sebep olduğu hastalıklardan, sosyoekonomik belirsizliklerden anlıyoruz ki sağlıklı çevrenin içerisinde olan temiz hava da bir hak. Türkiye’nin oylamada verdiği ‘evet’ sadece sözde kalmamalı. Bu yüzden sağlıklı çevre için kampanyalarımızı duyup adım atmalı. Biz Bursalı gençler olarak da kendi yerelimizde bu hakkımızı savunmaya devam edeceğiz. Siz de kampanyayı imzalayarak veya paylaşarak destek olabilirsiniz: change.org/BursayaNefesOl
Can Suyumuz Ekibini Temsilen Genç İklim Aktivisti Fuat Alp Yılmaz: Bu haber bizlere artık dünyada yaşanan çevre sorunlarının daha da ciddiye alındığını gösteriyor. Özellikle BM gibi bir uluslararası organizasyonda bu kararın alınması kesinlikle bir dönüm noktası olacak. Bu kararın alınmasıyla da tabii ki devletlere yeni sorumluluklar düşmekte. Artık yetkili kişilerin çevre ile ilgili önemli kararlar alıp bu konuyu ciddiye aldıklarını görmek hem bizler hem de dünya için sevindirici bir gelişme.
Kuraklık özellikle önümüzdeki yıllarda Türkiye’de etkisini daha çok gösterecek. Kuraklık tarımı hem de suya erişimimizi etkileyecek. Kuraklık sonucu oluşacak çölleşmeyle beraber bereketli tarım topraklarımız elverişli olma özelliğini kaybedecek. Ülkemizin şu anda su stresi altında bir ülke olup ileride su fakiri bir ülke olacağını da hesaba katarsak kuraklığın sonuçları bizler için hiç iyi olmayacak. Kuraklığa karşı da artık önlemler almamız gereklidir.
Ülkemizde kuraklık şu anda doğal afet sayılmamaktadır. Bunun sonucunda kuraklığa karşı bir afet planlaması bulunmamaktadır. Kuraklığın doğal afet sayılmasıyla yapılacak afet planlamasıyla kuraklığa karşı mücadele edebileceğiz. Gelecekte ve bugün ””sürdürülebilir bir çevreye erişim hakkı” için , ”su hakkı” için hemen harekete geçmeli ve bu kararı anlamlı kılmalıyız. ”Kuraklık afet kapsamına alınsın” kampanyamızı lütfen imzalayın: change.org/KuraklikDogalAfetSayilsin
Genç İklim Aktivisti Aydan Cemre Comba: Oldukça geç alınmış bir karar olsa dahi bir iklim aktivisti olarak bu kararın alınmış olması, gerçekleştiriyor olduğum mücadelede bana motivasyon vererek geleceğe dair umudumu arttırdı. Bu kararın sadece kağıt üstünde alınmış olan bir karardan ziyade, gerçek değişimlere öncülük etmesi adına alınmış bir karar olduğuna inanmak istiyorum. Her geçen gün etkisini artıran aşırı sıcak hava dalgaları gelecekte özellikle betonlaşmış şehirlerde birçok hastalığa ve ölüme yol açacak, gidişata bakıldığında ise kastettiğim gelecek pek de uzak sayılmaz. Bu durumun farkındayız ve bunun önüne geçip kontrol altına alınabilmesi için belediyelerden acilen sıcak hava dalgaları ile mücadele birimlerinin kurulmasını talep ediyoruz. Eğer siz de talebimizi destekleyerek aşırı sıcak havalara karşı önlem almak isterseniz çok mutlu oluruz: change.org/SicaklaMucadeleEt
Kaynak: (BYZHA) - Beyaz Haber Ajansı
Yorum Yazın